Dönüşüm seferberliği 2012’de başlatıldı
Türkiye’de kentsel dönüşüm çok zaman istiyor. AK Partili belediyeler TOKİ ile beraber ortak dönüşüm projeleri yürütüyor. CHP’li belediyeler ise TOKİ ile dönüşüm yapılmasına karşı çıkıyor. Ciddi fikir ayrılıkları, dönüşümü çıkmaza sokuyor. Konuk Yazar Erhan Çalışkan’ın yazısı…
46 ilimizde fay hatları bulunuyor ve nüfusumuzun yaklaşık %70’i bu illerimizde yaşıyor. Fay hatlarının büyük bölümü şehirlerimizin altından geçiyor. 2012 yılında 6.7 milyon yapının acil olarak yenilenmesi gerektiği için 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” AK Parti hükümeti tarafından uygulamaya konuldu. Bugüne kadar 10 yılda 3.3 milyon konut yenilendi. 250 bin konutun yenilenmesi ise devam ediyor. 2035 yılına kadar da kalan 3 milyon 150 bin konutun da yenilenmesi planlanmıştır. Dünya tarihinde üst üste meydana gelen en şiddetli depremlerden biri olan Maraş/Hatay depremi esnasında dönüştürülmesi gereken yaklaşık 250 bin bağımsız bölüm yıkıldı ya da ağır hasarlı duruma geldi.
MUHALEFET İLE FİKİR AYRILIĞI
Bu büyüklükte bir kentsel dönüşüm hem zaman isteyen hem de sadece kamu kaynakları ile merkezi hükümet tarafından yapılması mümkün olmayan bir iştir. Bu nedenle merkezi hükümet, belediye, özel sektör ve bireyler tarafından kentsel dönüşümün hep birlikte yürütülmesi gerekmektedir. Fay hatlarının üzerindeki binaların boşaltılabilmesi için rezerv yapı alanları oluşturulması gerekmektedir. Bu bölgelerde yapılan konutlara fay hatları üzerindeki konut sahipleri ya da kentsel dönüşüm gerektiren diğer bina sahiplerinin taşınması ve sonrasında boşaltılan binaların yıkılarak yeşil alana dönüştürülmesi ya da yeniden yapılması gerekiyor. 20 yıldır AK Partili belediyeler TOKİ ile beraber 6306 sayılı yasa kapsamında ortak dönüşüm projeleri yürütüyorlar. Ancak CHP’li belediyeler ise TOKİ ile dönüşüm yapılmasına karşı çıkıyorlar.
Bir örnek ile anlatmamız gerekirse; 6306 sayılı yasa kapsamında riskli bölge ilan edilen bölgelerde kentsel dönüşümde vatandaşın muvafakati aranmaz. Riskli bölge ilan edilen alanda bir vatandaşımızın 100 m2, 25 yıllık betonarme eski evi olduğunu farz edelim TOKİ bu evin 2023 yılı inşaat değerini hesaplıyor. 100 m2 x 3500 TL( inşaatın nevine göre değiştiği için ortalama değer alınmıştır.) 350 bin TL. Bina 25 yıllık olduğu için bu tutardan %25’i düşülür ve evin değeri 262.500 TL olarak belirlenir.
FARKINI HAK SAHİBİ ÖDER
Varsa ilave arsa, bahçedeki ağaçların değeri de bu tutara eklenir. TOKİ yeni yaptığı binayı 450 bin TL’ye mal ettiğinde aradaki 187.500 lira farkı hak sahibi 20 senede devlete geri öder. Bu örnekteki hak sahibinin ilk taksiti 782 TL olur, her yıl bu tutar yıllık belirlenen oranlarda artırılır. 20 yıldır TOKİ’den kentsel dönüşüm ile ev sahibi olanlardan taksitleri ödeme güçlüğüne düşen vatandaşımızın oranı % 0,2’den (binde 2) daha azdır. TOKİ her yıl isteyen konut sahiplerinin kalan borçlarını peşin ödeyebilmeleri için %20-25 indirimli kampanyalar düzenlemektedir. TOKİ belediyelerle yaptığı işbirliği sonucunda 179 bin konutun kentsel dönüşümünü sağladı. Şu anda 73 bin konutunda kentsel dönüşümü devam ediyor.

CHP’LİLER ÖDEME İSTEMİYOR
CHP’li belediyeler ise dönüştürülmesi istenen bölgede %100 muvafakat olmasını istiyorlar. Bununla birlikte dönüşümde yer alan hak sahiplerinin hiçbir ödeme yapmamasını istiyorlar. Bir örnek ile anlatmak gerekirse dönüştürülecek alanda 400 konut var ise tamamının muvafakatinin alınması gerekiyor. Buradaki 400 konutun yapılabilmesi için kat karşılığı müteahhit aranıyor. Bir müteahhidin böyle bir projeyi yapabilmesi için yaptığı konutların en az % 55’ini kendisinin alması lazım. Bu durumda bu alanda müteahhidin 889 daire yapması gerekir. Böyle bir sistemde %100 mutabakat sağlanması çok zordur. Bir kişinin itirazı bile projeyi durdurur. İkincisi buranın yapılabilmesi için müteahhide kar sağlayacak imar düzenlemesi yapılması gerekir. Üçüncüsü bu büyüklükteki projelere talepli olacak müteahhit sayısı çok kısıtlıdır. Kısacası bu şekilde büyük ve hızlı bir kentsel dönüşüm yapılması mümkün değildir. Bu nedenledir ki 5 dönemdir CHP yönetiminde olan İzmir Büyükşehir Belediyesi 10 yılda sadece 1000 civarında konutun dönüşümünü sağlayabilmiştir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin dönem sonuna kadar 5000 konut dönüşüm hedefi koymasına rağmen ise 3.5 yılda başlayarak bitirdiği bir Kentsel dönüşüm projesi bulunmamaktadır. Türkiye’nin pek çok yerinde CHP yönetimindeki belediyeler, odalar ve muhalefetin yönlendirdiği kişilerce 6306 sayılı yasa kapsamında Bakanlar kurulu kararı ile riskli bölge ilan edilen alanlar ile ilgili iptal davalarının açıldığını görmekteyiz. Bu depremde hasar gören İskenderun’un 6 mahallesi hakkında Bakanlar kurulunun 2013 yılında aldığı riskli bölge kararları 2015 ve 2017 yıllarında mahkemeye taşındı. Mahkemenin bakanlar kurulunun Riskli Bölge ilanının iptal edilmesi yönünde aldığı karar neticesinde Cumhurbaşkanlığı bu kararı iptal etmek zorunda kaldı. Maalesef bu 6 mahallede can kayıpları bu nedenle yaşandı.
BİREYSEL MÜRACAAT YAPILABİLİYOR
6306 sayılı yasa, binada bulunan bir bağımsız bölüm sahibi, belediye veya TOKİ gibi devlet kurumlarına müracaat etmeden bakanlığın yetkilendirdiği kentsel dönüşüm şirketlerinden binasının incelenerek Deprem Risk Raporu’nun hazırlanmasını talep edebilir. Rapor sonucunda binanın Riskli Yapı olduğu ortaya çıkar ise kat malikleri, hisse bazında 2/3 oranında çoğunlukla binanın yeniden inşası, inşaatın kime yaptırılacağı, daire paylaşımı, dönüşüm kredisi veya kira yardımı kullanılıp kullanılmayacağı ya da kat karşılığı binayı yaptırmaya bina adına karar verebilirler. Alınan karara uymayan konut sahiplerinin hisselerinin idare tarafından satılarak parasının konut sahibine verilmesi mümkündür. Bu yöntemle yapılmak istenilen bina kentsel dönüşümlerinin yaklaşık %20’si mahkemelere taşınmaktadır. Bu kararı geciktirmek isteyen kişiler deprem risk raporunun iptaline, belediye ve bakanlık tarafından verilen tahliye ve yıkım kararlarına karşı birçok dava açıyorlar. Yargılamaların büyük bölümü dava açanların aleyhine sonuçlanmakla beraber en az 3 yıl dönüşüm gecikiyor. Bina boşaltıldığı için insanlar mağdur oluyorlar. Bu konuda hem yargılama usulü hem de yargı süresi ile ilgili mutlaka düzenleme yapılması gerekmektedir. Adalet Bakanlığı tarafından bu davaların tebligat süreleri dahil 6 ay içerisinde sonuçlandırılmasını sağlayacak tedbirlerin alınması acil bir ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor.
YENİ ASIR – Haberin Orijinali İçin Tıklayınız

